Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent
banner
banner
banner
HOŞ GELDİNİZ!

Yazar, Seyyah Leyla Kent, Leyla Kent

Aşağı Kaydır
Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent
Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent
Kitap Yazarı
  • Email:
    kentleyla@yahoo.com
  • Adres:
    İstanbul / Maltepe

07.08.2024

Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent

‘’ Tabii’’ deyip yatağını göçmen kızına verir.

Kendisi bir köşeye büzülüp yatar. Bundan böyle iki kardeş olurlar. Sabah olunca delikanlı kendi kendine;

‘’Kuru ekmek yemekten usandım evde bir de kardeşim var gidip biraz sebze alayım’’ der.

O çarşıya gittikten sonra Göçmen kızının ortalığı silip süpürürken gözüne demir bir halka ilişir. Olanca gücüyle halkayı çekince bir kapı yavaş yavaş açılmaya başlar. İnce bir merdivenin aşağıya doğru uzandığını görür. Birden kendisini bu merdivenin ilk basamağında bulur. İlk önce inip inmemekte tereddüt eder ama merakını yenemeyerek basamakları hızla iner. Aşağıda ne görse! Ak sakalı dizlerinin üstünde beli iki büklüm yaşlı bir adam hallaç pamuğu gibi altın savuruyor.

Göçmen kızı şaşkınlıkla ona bakarken adam;

‘’Gel yavrucuğum bundan sonra sen savur. Çünkü çok yoruldum. Artık sen savur. Ben gidiyorum. Haydi Allahaısmarladık’’ der.

Aksakallı adam gidince Göçmen kızı hemen merdivenden çıkıp halkayı var gücüyle çekip demir kapıyı örter.

Delikanlı gelince gördüklerini hemen ona anlatır. O da çok şaşırır. Ayağımın altındaki altınlardan nasıl haberim olmamış diye söylenirken Göçmen kızının elini tutar.

‘’Sen ne kadar uğurlu bir misafirmişsin, artık çok zengin olduk’’ deyince gözlerinden yaşlar inen Göçmen kızı;
‘’Şimdi senden padişah sarayının karşısına onun gibi bir saray yaptırmanı istiyorum’’ der.

Delikanlı tabii deyip hemen işe koyulur. Çok geçmeden padişah sarayının karşısında onun gibi eşsiz bir saray görünür.

Ününü sadece yeryüzündeki insanların değil kurtların kuşlarında bildiği padişah öfkeyle;

‘’Bir bakkal, bakkal olduğunu unutup benim karşıma geçer, sarayım gibi bir saray nasıl yaptırır? Bu ne hadsizliktir, bu hadsiz adamı tutun, getirin’’ diye bağırır.

Padişahın silahlı adamları Göçmen kızının oturduğu saraya gelirler ve derhal bu saray yıkılacak derler. Delikanlı onlara,

‘’Gidin padişaha söyleyin, bana bir söyleyeceği varsa buraya gelsin. Ne onun hazinelerini çaldım, ne bir kimseyi öldürdüm. Padişahın sarayımı yıkmaya, beni huzuruna çağırmaya hakkı yoktur. Ben de onun gibi bir saray sahibiyim, o benim yanıma gelsin’’ der.

Adamlar geldikleri gibi gittiler. Padişaha olanı biteni söyleyince padişah öfkelendi, bağırdı. Sonunda komşu saraylısına gitmekten başka çaresi olmadığını anlar.

Bir zamanlar sarayının karşısında Göçmen çadırının kurulduğu günleri hatırlar. Göçmen kızının atlas elbiseler içindeki güzelliğini görür gibi olur. Pişmanlık içinde kıvranmaya başlar.

Padişahı sarayın salonuna alırlar. Padişah oturur oturmaz;

‘’Sen küçük bir bakkaldın. Nasıl oldu da benim sarayımın karşısına benim sarayım gibi bir saray yaptırdın?’’ der.

Delikanlının cevap vermesine vakit kalmadan Göçmen kızı düğün gecesindeki kıyafetleri ile içeri girer.

‘’ Nasılmış padişahım kaderim değil miymiş’’ der. Padişah;

‘’ Evet, kaderinmiş’’ diyerek Göçmen kızının karşısında diz çöküp;

‘’Affet beni diyerek

‘’ Kusurum büyük, nasıl büyüklendim’’ der. Göçmen kızı onu affedince kırk gün, kırk gece düğün yapılır.

Delikanlıya büyük bir bakkal dükkanı açılır.

Günlerden bir gün Göçmen kızının babası Göçmen beyi, ahalisi ile birlikte çıka gelir.

İkna edilerek hep birlikte karşıdaki boş saraya yerleştirilirler.

Masal darısı hepimizin başına diye biter.

Göçmen kızı kitabın ilk masalı, kitabın içinde birbirinden güzel, bizden olan ders çıkarılabilecek yedi masal daha mevcut. Bunlardan biri de Keloğlan Masalı. Keloğlan Türk ve Altay mitolojisinde adı geçen, dürüstlüğü, saflığı, sevimliliği, biraz tembelliği bazen de kurnazlığı ile öne çıkan saçsız bir masal kahramanı. Yoksul, kimi zaman annesi, kimi zaman annesi, babası, kimi zamanda ninesi ile birlikte anlatılan Keloğlan, masalların başın da saf, olayların üstesinden gelemeyecek gibi gözükürken sonun da mutlaka zorlukları yenip istediği sonucu alabilen bir tip olarak göze çarpar.

Türk masal kültürünün önemli ögelerinden biri olan Keloğlan bu masal da annesi ile birlikte yaşamaktadır.

Keloğlanın annesi çok güzel yemekler yapardı. Ama son günler de Keloğlan yemeklerin tadını alamıyordu.

‘’Anneciğim neden yemeklerin tadı bozuldu? Ya çok tuzlu, ya da çok tuzsuz…’’

Kadın;
‘’ Tuz ölçüsünü kaybettim oğlum’’ der.

‘’ Öyleyse yenisini alalım’’

‘’ Geçen gün çarşıda aradım ama bulamadım’’

‘’ Pekiyi şimdi ne yapacağız? Lezzetli yemek yiyemeyecek miyiz?

Kadın birden sevinçle;

‘’ Dayınlara git. Onların iki tuz ölçüsü vardı. Birini bize versinler’’ dedi.

Keloğlan hemen dayısının evine gitti. Yengesine,

Bizim tuz ölçümüz kayboldu. Annem yemekleri ya çok tuzlu ya da çok tuzsuz yapıyor. Yiyemiyorum. Sizde iki tane varmış. Birini bize verir misiniz deyince yengesi;

‘’ Bizim de biri kırıldı, biri kayboldu’’ der. Keloğlan;

‘’ Tüh peki ne yapıyorsunuz? ‘’

Yengesi

‘’ Aklımın ölçüsünü kullanıyorum’’

‘’ Birini de bize ver’’

‘’ Neyi’’

‘’ O dediğini işte’’

‘’ Oğlum herkes kendi aklının ölçüsünü kullanır’’

‘’ Nasıl bir şey o’’

‘’ Bak söyleyeyim. Az yemeğe az tuz, çok yemeğe çok tuz koyulur. İşte aklın ölçüsü bu. Git annene böyle anlat.’’

‘’ Ben unuturum aklımda tutamam ki’’ deyince, yengesi;

‘’ Aza az, çoğa çok diye diye gidersin. Annene de böyle söylersin.

Keloğlan dayısının evinden çıkar. Yengesinin öğrettiği gibi ‘’ Aza az, çoğa çok diye diye yola koyulur.

Yolda avcıları görür;

‘’ Merhaba’’ der.

Avcılar da

‘’ Merhaba’’ diye karşılık verirler.

‘’ Nereye böyle’’

‘’ Görmüyor musun? Ava gidiyoruz’’

‘’ Aza az, çoğa çok’’

Avcılar kızdılar;

‘’ Ağzından çıkanları kulakların duysun. Aza az, çoğa çok denir mi hiç’’

Keloğlan duymadan tekrarlıyordu;

‘’ Aza az, çoğa çok…Aza az, çoğa çok…’’

Zavallıyı avcılar öyle bir dövdüler ki…

‘’ Aklın başına gelsin, bir daha öyle söyleme’’

‘’ Ya ne diyeyim’’

‘’ Günde beş on tane, günde beş on tane diyerek git, o zaman şansımız gelir, günde beş on tane vururuz.’’

‘’ Öyle mi? Pekiyi’’ diyen Keloğlan yoluna devam etti. Çok geçmedi, bir cenaze gördü;

‘’ Günde beş on tane, günde beş on tane.

Ölen kişinin akrabalarından biri üzüntülü üzüntülü giderken Keloğlan’ı duydu, öfkeyle yanına gitti;

‘’ Ne diyorsun? diye sordu.

‘’ Günde beş on tane, günde beş on tane’’ deyince adam Keloğlan’ın kulağına yapıştı. Çekti, kıvırdı. Çocukcağızın kulağı kıpkırmızı oldu.

‘’ Hiç öyle denir mi?’’ dedi.

‘’ Ya nasıl denir’’

‘’ Allah rahmet eylesin. Allah rahmet eylesin diyerek git’’

‘’ Pekiyi öyleyse’’

Keloğlan kulağını oğuştura oğuştura gider.

Masal bu şekilde devam edip gider.

Kitabı bitirdiğimde işte bu benim masal kitabım, çocuklar bu kitabı okumalı diye düşündüm.

Diğer iki masal kitabına göre bu masal kitabındaki karakterler daha insani özelliklere sahip olarak insani ve ahlaki yanları güçlü, çocuğun rahatlıkla örnek alabileceği tipler. İyiyi, kötüyü, güzeli, çirkini, doğruyu, yanlışı çok net bir şekilde tereddüte mahal vermeden birbirinden ayırmaktadır.

İşte bu tür kitapları okumanızı ve çocuklarınıza bu kitapları okutmanızı tavsiye ediyorum.

 

 

Copyright www.leylakent.com her hakkı saklıdır.
photo
Bize Yazabilirsiniz
* Lütfen boş alan bırakmayın.