Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent
banner
banner
banner
HOŞ GELDİNİZ!

Yazar, Seyyah Leyla Kent, Leyla Kent

Aşağı Kaydır
Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent
Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent
Kitap Yazarı
  • Email:
    kentleyla@yahoo.com
  • Adres:
    İstanbul / Maltepe

23.04.2023

Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent

LÜBNAN SEYAHATİ

Sevgili dostlar bugün erken saatlerde THY uçağı ile içimde yeni bir yer görmenin heyecanı içinde arkadaşlarımla beraber Beyrut’a gidiyorum. Yaklaşık iki saat süren rahat bir yolculuktan sonra eski adı ile Beyrut Uluslararası Havaalanı şimdiki adı ile Beyrut Refik Hariri Uluslararası Havaalanına sorunsuz şekilde indik. Havaalanı 1954 yılından beri uluslararası havaalanı olma özelliğine sahip.

Havaalanında rehberimiz bizi karşıladı. Rehberimizle beraber arabaya bindik. Rehberimiz tanışma faslından sonra hiç vakit kaybetmeden Lübnan hakkında bize bilgilendirmeye başladı.

Lübnan etnik ve mezhep çeşitliliği ile kozmopolit yapıya sahip bir ülke deniyor ama demografik olarak ülkenin % 95 i Arap, % 4 ü Ermeni, % 1 i ise diğerleri. Bu % 1 in içinde Çerkez ve Türkler de bulunmakta.

Dini yapı olarak yaklaşık % 54 Müslüman, % 40 Hristiyan, % 6  Dürzi olan ülkede aslında tam anlamıyla mezhep çeşitliliği var. Cumhurbaşkanı Hristiyanlardan, Başbakan Sünnilerden, Meclis başkanı ise Şiilerden seçiliyor. Lübnan 1918 den 1941 e kadar Fransa sömürgesi olmasının etkisi ile orta ve üst sınıfta yaygın olarak Fransızca konuşuluyor. Hatta Fransızca konuşan ülkeler topluluğunda yer alıyor. Dikkatimizi çeken Lübnan toprakları 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmış bu hakimiyet 1918 yılına kadar tam 400 sene devam etmiş ama bu topraklarda Türkçe bilen yok. Çok düşündürücü değil mi?

Lübnan, 1975 den 1990 yılına kadar 15 yıl, 150000-200000 arasında insanın ölümüne sebep olan kanlı bir iç savaş yaşadı. Aslında bu savaşın yaşanması yılların birikiminin ortaya çıkmasıydı. Bunu anlamak için 1948 yılına dönmemiz gerekiyor. 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasıyla yüzbinlerce Filistinli mülteci Lübnan’a göç etmeye başlar.1975-1990 da Filistinli mültecilerin nüfus içindeki oranı % 35 e ulaşır. Aslında savaş 13 Nisan 1975 yılında bir tek olayla başlar. Beyrut'ta Aziz Maruni kilisesi önünde Filistinli mültecileri taşıyan bir otobüse Hristiyan Falanjist milislerin saldırması sonucu 27 Filistinli hayatını kaybeder. Bu saldırı sonucu oluşan siyasi ve mezhepsel ayrışma Lübnan da 15 yıl sürecek ve büyük bir yıkıma sebep olacak bir iç savaşa sebep olur. Nihayetinde 1990 yılında yapılan uzun görüşmeler sonucu Taif anlaşması ile taraflar arasında barış sağlanır. Lübnan’da daha önceleri çok daha fazla Hristiyan nüfus varken bu nüfus Müslümanlara göre gittikçe azalmakta. Etnik olarak Lübnan’ın %95 i Arap olmasına rağmen dini yapı olarak halkın % 54 ü Müslüman (Müslümanların çoğunluğu da Şii),% 40 ı Hristiyan geri kalan nüfus ise Dürzidir. Beyrut’ta şu anda 7 cami, 7 kilise bulunuyor.

1948’ler de Filistinli mültecileri kabul eden Lübnan 2010’lar dan itibaren Suriye iç savaşından kaçan mültecileri kabul etmeye başlar. Başlangıçta burada da aynen bizdeki gibi Suriye’den gelenlere karşı bir tepki oluşmuş. Bunun sebebi burada tekrar iç savaş yaşanması korkusuymuş. Rehberimiz halkımız sağduyulu davranarak böyle bir duruma fırsat vermedi diyor. Lübnan nüfusunun şu anda üçte birini Suriye’den gelenler oluşturuyor. 

Şu anda şehir merkezinde yer alan Beyrut'un en önemli, en güzel bölgesi olan Solidere’e geldik. Başkent Beyrut’un Downtown bölgesinde yer alan Solidere’de iç savaştan sonra yeniden imar çalışmaları başlamış ve 1991 tarihinden sonra burası kentsel dönüşüm projesi içine alınmış. Havaalanından Beyrut merkeze gelirken yolun her iki tarafında çok eski, tarihi binalar göze çarpıyor. Bu binalardan bazıları Parlamento binası, Belediye binası, Cami ve Kiliseler. Hemen gözümüze çarpan, mekanizması Paris ten getirilen II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25.yılı anısına yapılmış Osmanlı dan kalma saat kulesi, yanında 1853 yılında Abdülmecid zamanında Selimiye kışlasının ikizi gibi yapılan askeri kışla. Bu tarihi kışla şu anda Başkanlık sarayı olarak kullanılmakta. Bu meydanda geleneksel Beyrut çarşısı ve Ömer cami de yer alıyor. Ömer cami, 1291 yılında, pagan tapınağı ve Bizans saray kalıntıları üzerine 12.yy da yapılan kilisenin, Memlüklüler tarafından camiye çevrilmiş hali. Meydanın arka tarafında ise Roma hamam kalıntıları yer alıyor.

     

Yolumuz üzerindeki St.George katedralini geçip 2002 yılında Lübnan Başbakanı Refik Hariri tarafından yaptırılan Muhammed El Emin Camisine geldik. Osmanlı mimari tarzında yapılan cami mavi renkli kubbesi, dört minerasi içindeki kristal avizeleri ile dikkat çekiyor. Cami Refik Hariri’nin 14 şubat 2005 te suikast'e uğradığı tarihte yeni tamamlanmış Hariri caminin açılışını görememiş. Yanındaki korumalarla beraber caminin avlusunda çadır şeklinde yapılan mezara gömülen Hariri Lübnan tarihinde önemli bir yere sahip.

 

.  

Ülkesinin İsrail ve Suriye işgalinden kurtulması için mücadele etmiş, iç savaşın izlerini silmek için yeniden imar projeleri başlatmış ama yanındaki 21 kişi ile birlikte uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetmiş. Bu suikastden Suriye ve Hizbullah sorumlu tutulurken mahkeme ise yıllarca sürmüş. 2020 yılında sonuçlanan dava sonucu mahkeme Hizbullah üyesi Selim Cemil Ayyaş’ı suçlu bulmuş.

   

Camiden fotoğraf çekerek ayrıldık. Caminin hemen yakınındaki Martyrs Monument (Şehitler anıtı) dikkatimizi çekiyor.1916 yılında Osmanlı komutanı Cemal Paşa’nın (Kasap lakaplı ve gazeteci Hasan Cemal'in dedesi) emriyle infaz edilen Arap ve Lübnan milliyetçileri için yapılan anıt iç savaş sırasında aldığı kurşun delikleri ile o yılların unutulmaması için olduğu gibi bırakılmış.

 

Yürüyerek Beyrut gece hayatının merkezi Rue Gouraud da yer alan Beyrut'un simge lokantası Le Chef lokantasından ve Souks alışveriş merkezinden geçerek Zaitunay Bay (Marina) sahiline ulaştık. İşte karşımızda Beyrut Corniche (Beyrut Kordonu) bütün güzelliği ile uzanıyor. Sahilden yürüyerek meşhur Güvercin kayalıklarının (Pigeon Rocks) bulunduğu yere geldik .Daha önceden fotoğraflardan gördüğüm bu kayalıkları hep merak ederdim. Kocaman doğal iki kaya. Birinin orta kısmında botlarla geçebilecek büyüklükte bir delik bulunuyor. Bu kayalıkların tam karşı tarafında yani yolun karşısında zenginlerin oturduğu lüks apartmanlar yer alıyor.

  

Buradan hep birlikte otobüse binip akşamüzeri, Hamra caddesinde bulunan kalacağımız Mozart otel’e geldik. Odalarımıza yerleşip biraz dinlendikten sonra akşam yemeği için dışarı çıktık. Işıl ışıl büyük mağazaların yer aldığı Hamra caddesinde epeyce yürüyüp rehberimizin önerdiği canlı müzik yapan Mezyan adlı restaurant'ta canlı müzik eşliğinde nefis humus, patlıcan salatası ve çeşitli yeşilliklerin yer aldığı Lübnan mezelerinin tadına baktık. Sonra tekrar yürüyerek aynı yolu takip edip otelimize geri döndük.

 

Gece bir müddet kamyon gürültüsünden uyuyamadım. Sabah gürülteye sebep olanın su tankerleri olduğunu öğrendim. Buralarda su sıkıntısı varmış. Gece su tankerleri gelip apartmanların depolarına su dolduruyormuş. Kaldığımız otelde de kullanılan su aynı şekilde depoya bu tankerler vasıtasıyla dolduruluyormuş. Yani gürültünün kaynağı bu tankerlermiş.

Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra hep birlikte otelden ayrıldık. Burada kahvaltıda geleneksel olarak humus ve zahterli pide mutlaka menüde bulunuyor. Bu sırada kahvaltıda olsun otobüs ya da başka yerlerde olsun Lübnanlı kadın şarkıcı Feyruz'un hüzünlü şarkılarından biri size eşlik ediyor. Özellikle de Lübnan iç savaşını anlatan Le Beyrut şarkısı..

Selam sana yüreğimin derinliklerinden ey Beyrut

Kabul edin bu selamımı

Ey denizler, evler ve eski denizlerin yeni yüzü çöller..

O ki benim halkımın hamurundan yoğrulmuştur, ekmeğim, yaseminim..

Ateşin ve dumanın tadı nasıl oldu?

Bu şarkı Lübnan halkının yıllar boyu çektiği acıları anlatırken, aradan onca sene geçmesine rağmen hala heryerde çalınması ise o acıları unutulmadığını gösteriyor.

Bir zamanlar yani iç savaşa kadar Ortadoğu’nun Paris’i diye anılan Beyrut, tıpkı İstanbul gibi yokuşları olan bir şehir. Etrafı kışın kayak yapılan dağlarla çevrili. Yukarda kalan otelden yokuş aşağı Otobüsle Jeita mağaralarının olduğu bölgeye doğru yola çıktık. Şu anda yokuş aşağı sahile doğru iniyoruz. Palmiye ağaçlarının yer aldığı yoldan yolumuza devam ediyoruz. Yolun diğer tarafında apartmanlar yer alıyor. Rotamız Doğu Beyrut.

Doğu Beyrut iç savaştan önce Hristiyanların bulunduğu bölgeymiş. Şimdi ise insanlar iç içe yaşamaya başlamışlar. Çocukluğu ve gençliği Türkiye de geçmiş Hristiyan bir hanım olan rehberimiz mümkün olduğunca deyip durumu vurguluyor. Yine de Batı Beyrut Müslümanların, Doğu Beyrut ise Hıristiyanların yaşadığı bölge. Şu anda iç savaşın bütün şiddetiyle yaşandığı bölge Stop Solidere'den geçiyoruz.

Stop Solidere Refik Hariri’nin şirketlerinin bulunduğu yer ve iç savaş sonrası Beyrut’u yeniden inşa eden Hariri’nin şirketinin adı. İç savaştan önce Hristiyan ve Müslüman nüfus eşit sayıda iken şimdi Müslüman nüfus çoğunlukta. Şu anda iç savaşın en yoğun yaşandığı bölgedeyiz. Bir cephesinde Stop Soldere yazılı afiş asılmış bir binanın yanından geçiyoruz. Bu binanın sahibi ile Beyrut’un inşası sırasında bir anlaşmazlık yaşanmış. Bina sahibi bu afişi asarak 20 yıldır Soldere şirketini bu şekilde protesto ediyormuş. Solidere’yi finanse eden başbakan Refik Hariri’yi Lübnan’da seven de çok sevmeyende. Rehberimiz tıpkı Özal gibi diyor.

Bu kısımda deniz tarafı doldurulup, eğlence yerleri oluşturulmuş... Evet şu anda Beyrut limanından geçiyoruz. Biraz ilerde Türk giyim mağazaları göze çarpıyor. Bu kısımda Osmanlı döneminden kalma binalar hemen fark ediliyor şimdi bu binalardan birinin önünden geçiyoruz. Bu güzel bina su işleri müdürlüğü olarak kullanılıyormuş. 

Şu anda Beyrut'a 16 km uzaklıktaki Jounieh kasabası üzerinden Jeita mağarasına doğru gidiyoruz. 

Ve otobüsten inip eşsiz bir manzara eşliğinde teleferikle üstteki mağaraya ulaşdık. Mağaraya girdiğinizde içinizi ürperten muhteşem bir güzellikle karşılaşıyorsunuz. Nahr al Kalb vadisinde bulunan mağara da birbirinden güzel, birbirinden ilginç sarkıtlar bütün ihtişamıyla karşımızda. Mağaranın aydınlatılması o kadar güzel yapılmış ki, sanki bir masaldan çıkmış gibi. Yalnız mağarada fotoğraf çekmek yasak. Tek kare fotoğraf çekemeden çıktığımız mağaradan trenle aşağı indik. Orada yine ikinci bir mağaraya girdik. Bu mağarada tekneyle geziliyor. Yani Jeita (kükreyen su) mağarası iki kattan oluşuyor. Maalesef bu kısımda da fotoğraf çekmemiz mümkün olmadı.

Bu arada rehberimiz bizi Lübnan konusunda aydınlatmaya devam ediyor. Lübnan'ın ilk halkı sonradan Fenikeliler de denilen Kenaniler. Çocukken okuduğum dini kitaplar da hep Kenan diyarından bahsedilirdi. Çok merak ederdim. Nasıl bir ülke diye. İşte bu ülke Kenanilerin yaşadığı bugün ki Lübnan, İsrail, Ürdün, Filistin, Mısır ve Suriye’nin bir kısmını içine alan bölge. Pek çok peygamber bu bölgede yaşamış. Bu bölgenin ismi bu bölgede yaşayan Hz. Nuh’un torunu Kenan bin Ham dan gelmekte.

Bu bölgenin bir özelliği daha var. Bu bölgede dünyanın en iyi sedir ağaçları yetişmekte. M.Ö 3000 yıllarında Mısırlılar bu bölgede yetişen sedir ağaçlarını Fenikelilerden alıp ülkelerine götürmeye başlarlar. Bu sedir ağacı ticareti sayesinde Fenikeliler çok zenginleşirler ve büyük bir deniz gücüne sahip olurlar.

Bu arada otobüsümüz ile dağları tepeleri aşarak koy manzarasına hakim Jounieh'in yukarısında bulunan Harissa tepesine çıktık. Burada iç savaştan sonra modern tarzda yapılmış ve hemen yanında Meryem ana heykeli bulunan bir kilise yer alıyor. Bu heykeli ABD de deki Özgürlük anıtını yapan Fransız firması yapmış. Manzara şahane. Yukardan deniz fevkalade gözüküyor. Heykelin yanında Lübnan ın simgesi bayrağında, parasında yer alan güzel bir sedir ağacı bulunuyor.

                    ​

Manzarayı seyrettikten sonra Lübnan'ın sayfiye şehri Biblos’a doğru hareket ettik. Biblos Beyrut'un kuzeyinde yer alan antik Fenike liman kenti. Şirin bir yer. Çok güzel yemek yenecek restaurantları var. 13. yy da yapılmış en eski kiliselerden biride burada bulunuyor. Haçlılar zamanında yapılan kilise Memlüklüler zamanında ahır olarak kullanılmış. Osmanlılar zamanında tekrar kiliseye çevrilmiş. Biblos’da ki en önemli yapılardan beri Sultan Abdülmecid Cami yani Mecidiye Cami. İlk defa Hz. Ömer zamanında yapılan cami Sultan Abdülmecid zamanında yenilenmiş. Mavi kubbesi ve sekizgen olan minaresi ile hemen dikkat çekiyor. Cami de ikindi namazını kıldım.

                  

Bir restaurant da bir şeyler yemek için oturduğumuzda masaların üzerindeki o küçük ocaklar hemen dikkatimizi çekti. Üzerinde saç bulunan bu küçük ocaklarda yemek yanında getirilen yufkaları ısıtıyorsunuz. Sunum gerçekten ilginçti. Nerede yersek yiyelim Lübnan yemekleri çok güzel, tam bizim ağız tadımıza göre.

               

Yemekten sonra otobüsümüze binip akşam saatlerinde Beyrut’a otelimize geri döndük. Yollarda dikkat ettiğim kadarı ile toplu taşıma araçları çok az sayıda. Bunu rehbere sorduğumuzda burada her evde dört araba olduğunu söyledi. Yani toplu taşıma tercih edilmiyormuş. Her yer son model arabalarla dolu. Bu durum hemen dikkatinizi çekiyor. Dışarda bir şeyler yiyip, yürüyerek tekrar otelimize döndük.

Sabah erkenden kalktık. Otelde kahvaltıyı yaptıktan sonra Bekaa vadisine gitmek üzere yola çıktık. Bekaa vadisi Akdeniz’e paralel iki sıradağ Lübnan dağı ve Doğu Lübnan dağları arasındaki bölge. Bekaa vadisi 1970’ler de duyduğumuz Filistinlilerin kamp kurdukları vadi. Sonradan PKK terör örgütünün Suriye üzerinden yerleştiği bölge. Şimdilerde ise Suriyeli mülteciler bu vadiye yerleşmiş.

Otobüste rehberimiz Lübnan iç savaşını anlatmaya devam ediyor. Bu savaş insanları o kadar çok etkilemiş ki rehberimiz her fırsatta bu savaştan bahsediyor. 1974 lerde ABD li Henry Kissinger'in dış işleri bakanlığı sırasında Filistinliler buradaki kamplara yerleştirilir. ABD her zaman yaptığı gibi kargaşa çıkarmak için Filistinlilere kamp dışında silah kullanma hakkı da verir. Bunun sonucu Filistinliler teşkilatlanmaya başlar.

Şu anda Doğu Beyrut’un Hristiyan Eşrefiye bölgesinden geçiyoruz. Rehber hanım tekrar bu savaşın başladığı günü aynı heyecanla anlatmaya devam ediyor. Lübnanlılar kamp dışında silah kullanılmasına karşı çıkıyorlar ama olacaklara da mani olamıyorlar.Bir gün korkulan oluyor. Filistinli mültecilerin otobüsüne 13 Nisan 1975 te aşırı sağcı Hristiyan Falanjist milisler tarafından ateş açılıyor ve 27 kişinin hayatını kaybetmesi ile ülkede 15 yıl sürecek olan kanlı bir iç savaşın fitili ateşlenmiş oluyor. Bu iç savaş yaklaşık 150000-230000 arası insanın hayatına mal olur. Bu süreçte en önemli olaylardan biri 1982 yılında, Hristiyan Falanjistler, İsrail’in desteğiyle Filistinli mültecilere ait Sabra ve Şatilla kamplarına düzenlediği baskındır. Bu baskında 2 gün içinde çocuk, yaşlı, kadın demeden 2000 kişi katledilir. Lübnan da binlerce insanın ölümüne sebep olan bu iç savaş nihayet 1990 yılında yapılan Taif anlaşması ile son bulur. Lübnan da yeni bir döneme girilir. İlk iş olarak savaş sonunda nüfus kağıtlarında ki din hanesi kaldırılır.

Rehberimiz Lübnan da feodal bir yapının olduğunu seçimleri belli başlı ailelerin kazandığını belirtmekte. Dikkatimizi çeken bir hususta burada güvenliği polis yerine asker sağlıyor olması. Suriye’nin Hafız Esad döneminde Lübnan üzerinde belirli bir etkisi varmış. Öyle ki bazı bölgelerden vergi dahi alınıyormuş. Bekaa vadisi o tarihler de Suriye’nin egemenliğin de tabiri caizse terörizmin kalesi olmuş. Geçtiğimiz Savunma Bakanlığı’nın binası önünde bir anıt yer alıyor. İç savaşta kullanılan silahlar yarıya kadar betona gömülmüş. Bu anıtla en büyük dileklerinin gömülen silahların bir daha buradan çıkmaması olduğunu göstermek istemişler.

 Lübnan tarihinde önemli bir isim olan ve iç savaştan sonra ortaya çıkan başbakan Refik Hariri iç savaşın sona ermesinden tam 15 yıl sonra 2005 te öldürülür. Suriye yönetimi ile ters düşmesinden sonra bu suikastın olması gözlerin Suriye üzerine dönmesine sebep olmuş. Arka planda Hariri’nin Suriye tarafından öldürdüğüne inanılıyor. Bu suikast ten sonra halk Suriye’nin Lübnan dan çıkması için gösterilere başlamış. Yapılan baskılar sonucu Suriye Bekaa vadisinden çekilir. Her zaman olduğu gibi Suriye de aslında baba-oğul Esad’ların arkasında Rusya’nın olduğu belirtilmekte.

İşte Lübnan da bu olaylar sıranda Şiiler (Hizbullah) güçlenmeye başlıyor. Önceden İsrail Güney Lübnan ı istediği gibi işgal edebiliyorken Hizbullah’ın güçlenmesi o bölgede caydırıcı bir güç olmuş. Lübnan Hizbullah’ı aynı zamanda Suriye den gelen İşid tehlikesine karşı Lübnan sınırlarını koruması ile Hristiyanlar arasında dahi sevilmeye başlanmış. Çünkü 2006 yılında İsrail-Lübnan savaşında Hizbullah, İsrail in Lübnan a saldırılarını püskürterek Lübnanlıların büyük sempatisini kazanmış ama Suriye iç savaşında ise Esad’ın yanında yer almış. Şimdi Hizbullah’ın başında R harfini söyleyemeyen ve hayatını İsrail’i, Lübnan’dan çıkarmaya adayan Hasan Nasrallah var.

Lübnan da şu anda ekonomik sıkıntı var. Lübnan petrolce zengin özellikle de deniz sahasında petrol ve doğalgaz kaynakları bulunmakta. Yanlız bu kaynakları kullanımında İsrail ile problem yaşamasının yanısıra iç savaşın kötü izleri, siyasi istikrarsızlık, yolsuzluklar maalesef ülkenin ekonomik olarak zor durumda kalmasına sebep oluyor. Şu anda hükümet kurulamadığı için yurtdışından gerekli olan parasal desteği de alamıyorlarmış.

Şimdi Osmanlı’dan kalma yarı yıkık vaziyetteki tren istasyonundan geçtik. İç savaş sırasında bu hale gelmiş. İç savaşta yıkılan demir yolları ise II. Abdülhamit Han zamanında İstanbul’u, Medine’ye bağlayan Hicaz demiryolu projesi kapsamında yapılmış. Şimdi atıl durumda çürümeye terk edilmiş.

Sofar bölgesine geldik. Burası Suudilerin yazlık evlerinin yer aldığı bölge. Yalnız Lübnan da Suudiler, Hizbullah’la karşı karşıyalar, Suudiler Şii Hizbullah ı terör örgütü olarak kabul ediyorlar.

Biraz önce ünlü Fransız yazar Lamartin’in adının verildiği vadiden geçtik. Rehberimiz Lübnan siyaseti ile ilgili bizi bilgilendirmeye devam ediyor. 2005 te suikaste uğrayıp hayatını kaybeden Refik Hariri den sonra oğlu Saad Hariri hem Suudi Arabistan hem de Lübnan vatandaşı olarak babasının şirketine başına geçmiş Lübnan’a dönerek siyaset te de aktif rol oynamaya başlamış. 2017 yılında başbakan olarak ziyaret ettiği Suudi Arabistan da alıkonmuş sonra serbest bırakılarak ilk önce Fransa’ya oradan da Lübnan’a getirilmiş.

 Şu anda Bekaa vadisinden aşağıya doğru inmeye başladık. Bir tatlıcı dükkanının önünde durduk. Buranın en güzel tatlısı irmikli künefenin tadına baktık. Gerçekten söylendiği gibi çok güzel, nefis bir tatlı.

Tekrar yola koyulduk. Beyrut'tan uzaklaştıkça iç kısımlarda yapılaşma kötü. Çok eski, köhne binalar var. Bekaa vadisinde Lübnan’ın en büyük üçüncü şehri Bekaa'nın merkezi Zahle'ye geldik. Zahle nehir boyunca kurulmuş Hristiyan çoğunluğa sahip bir şehir. Burada Hristiyan bir erkek ve kadın tek evli iken, bir Müslüman erkek ise dört kadın alabiliyor. Hristiyan ve Müslüman olarak Zahle’de tam 18 mezhep varmış. Bu mezheplerin her birinin kendi hukuku var. Ayrıca Lübnan da resmi nikah yok. Resmi nikaha hem Müslümanlar hem de Hristiyanlar karşı çıkıyorlarmış.

     

Rehberimiz konuşmasına devam ediyor; Antik çağlarda Lübnan da yaşamış Kenaniler ve Fenikelilerin dini inanışı aynı Hristiyanlarda ki gibi. Aslında Hristiyanlıkta; çok sayıda pagan özellik var. Mesela Hristiyanlığın ilk zamanlarında heykel kesinlikle yoktu. Hatta Baalbek te Hristiyanlığın ilk zamanlarında tapınaklardaki resimler yok edilmiş. Bir örnekte Hz. İsa’nın aslında doğumunun yılbaşında olmamasına rağmen paganlardan gelen bir gelenekle yılbaşında kutlanıyor olması. Dini Hristiyan olan rehberimizden bunları duymak bana ilginç geldi.  

En iyi haşhaşlar bu bölgede yetişiyor. Haşhaş ekimi yapılan bölgeye bir ara yasak gelmiş. Şimdi kötüye giden ekonominin düzelmesine katkı için tekrar serbest bırakmaya çalışıyorlarmış. Bu bölgede daha çok askerle karşılaşmaya başladık. Silahlarını sanki insanların üzerine doğrultmuşlar. Fakat hiçbir problem yok sadece güvenliği sağlıyorlarmış. Halk bu durumdan tedirgin değil.

Dünya’nın en büyük bütün taşının yer aldığı Baalbek şehrine geldik. Çok süslü Sayyida Khawla Shirne Şii camiini gördük. Burada büyük çoğunlukta Şii nüfus var. Burada Şiiler saklı gizli haşhaş ekimi yaptıkları için turistlerin buraya gelmesini istemiyorlarmış.

 

Şehrin en büyük özelliği de Antik çağdan kalma Jüpiter tapınağının burada bulunması. 22 metre yükseklikte 84 sütundan oluşmakta olan tapınaktan günümüze 6 sütun kalmış. Aslında burada 3 tapınak var. Diğer ikisi Baküs, ve Venüs tapınakları.

     

Bir restaurant da çok lezzetli, buraya has küçük etli pideler yedikten sonra tekrar Zahle merkeze geldik. Merkez çok güzel. Burada Osmanlılardan kalma tarihi binalar restore edilmiş. Cemal Paşa’nın karargah olarak kullandığı eski bir hastane şimdi ise otel olarak kullanılan binanın içini gördük. İçinde o zamana ait fotoğraflar bulunuyor.

      

 

Oradan şarap mahzenlerinin bulunduğu yere geçtik. Şarap mahzenlerini gördükten sonra dışarı çıktık. Binanın diğer kısmında tadım ve satış kısımları da bulunmaktaymış.

Rehberimiz Bekaa vadisinde yaşayan diğer bir gruptan da bahsetti. Sünni ve Şii gruplardan başka ibadet ve gelenekleri farklı olan bir grup daha var. O da Dürziler. Dürziler, Şiiliğin İsmailiye koluna mensuplar. Kendilerini Arap olarak kabul ediyorlar. Dürziler Fatımiler döneminde Golan tepelerine yerleşmişler. Dürzilerin isyankar yapıları var. Bir çeşit reenkarnasyona inanıyorlar. Erkekleri siyah şalvar giyip başlarına kipaya benzer başlık takıyorlar.

 Akşamüzeri tekrar otobüsümüzle otele döndük. Gezimizin son akşamı geziye beraber katıldığım üç arkadaşla beraber lüks mağazaların ve saat kulesinin bulunduğu alana gittik. Biraz dolaştıktan sonra Lübnan’ın en güzel yemeklerinden biri olan falafel yemek üzere bir yerde oturduk. Yılbaşına yakın olduğu için şehir ışıl ışıl. Büyük bir yılbaşı hazırlığı var. Noel ağaçları kurulmuş, her yer ışıklandırılmış. Beyrut bu ışıltı içinde tam anlamıyla bir Hristiyan şehri görünümünde. Biraz manzarayı seyrettikten sonra taksiyle otelimize geri döndük. 

        ​​​

Sabah uçağa binmek üzere Beyrut havaalanına gittik. Lübnan dan güzel duygularla ayrılırken bir seyahatin daha sonuna geldik.

Ben bu seyahati 2018 yılında gerçekleştirmiştim. 2020 yılında Beyrut limanında meydana gelen o korkunç patlama, ekonomisi kötü olan ülkenin üzerinde maddi, manevi çok büyük yıkıcı etkilere sebep olmuş ayrıca bu olumsuzluklara covid-19 salgınının da eklenmesiyle durumu daha da vahimleştirmiş.

Copyright www.leylakent.com her hakkı saklıdır.
photo
Bize Yazabilirsiniz
* Lütfen boş alan bırakmayın.