11.09.2024
Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent
Aslında toplumda şikayet ettikleri Anti-Semitizm durumuna kendileri yol açmışlardır. Yazar bura da Semitizm yani Yahudi taraftarlığı denilen şey ortaya çıkmasaydı Anti-Semitizm de olmazdı demektedir. Yahudiler toplumda ilk önce kendi kendilerini tecrit edip sonra da toplum bizi tecrit ediyor düşüncesini yaymaktadırlar. Halbuki toplumdan kendilerini bile bile uzaklaştırırken kendilerine Yahudi olmayanlardan pislik bulaşacağına inanmaktadırlar.
Yazar, kitapta bir gerçekten daha bahsetmektedir. Konu, Yahudilerin savaşlardan elde ettikleri paralar. Savaşlar Yahudilerin hasat yeridir diye bir atasözü vardır. Önem verdikleri tek şey kazançtır. Sadakatleri beraber yaşadıkları milletlere değil Yahudi milletinedir.
Yazarın tabiriyle Avrupa da istila vazifesini tamamlayan Yahudiler hedefi Amerika’ya çevirdiler. Hatta Avrupa da Amerika için Yahudilerin ülkesi denmektedir. Bu bir istila hareketedir. Amaçlarının gizliliği ortaya çıkınca da insanların hislerine hitap ederek bu zavallılar, baskıdan, zulümden kaçıyor sözlerine sarılırlar. Amerika da bütün ırk ve milletler için sayımlar yapılırken, Yahudiler kendilerini belli etmemek için hiçbir zaman sayıma izin vermemişlerdir.
Yahudiler kendilerini tamamıyla başka ırktan kabul ediyorlar. Yahudilik bir din mi yoksa bir ırk mı diye sorulduğunda doğuştan Yahudi olan bir kimse dininden feragat etse bile yine Yahudi’dir söylemiyle bir ırk olduğu kabul edilmiş olunuyor. Düşünceleri, Yahudi bir millettir hatta üstün bir millettir. Gelecekteki devlet şekilleri ise imparatorluk olacaktır.
Yani amaç İsrail imparatorluğunu kurmaktır. Başşehri Kudüs olan bütün imparatorluklarının üzerinde bir imparatorluğu sahip olacakları günü beklemektedirler.
Yahudiler şu anda toplumlarda istenmeyen durumda iseler burada toplumların endişesi toplum ahlakının mahvına sebep olacak tesirlerin kaynağı olmalarındandır.
Kitapta ki ilginç bölümlerden biri de İngiltere İmparatorluğu’nun başbakanı Yahudi Benjamin Disraeli’nin Yahudiliği ön plana çıkaran yazdığı kitaplardır. Bu kitaplarda özellikle Coningsby adlı İngiliz edebiyatının ilk siyasi romanındaki Sidonia isimli kahramanın kişiliğinde Disraeli, dünyanın Yahudiliği kendisinin tanınmasını istediği şekilde gösteriyordu. Disraeli’nin bu düşünceleri üzerinden birkaç nesil geçmesine rağmen Yahudiler toplumlar için çok daha tehlikeli hale gelmiştir.
Yaptığım araştırmaya göre Sidonia isimli Yahudi karakter, Disraeli ve banker Rohtschild’in bir karışımı olarak gösterilmiştir. Disraeli’nin diğer kitabı Endymion da da roman adı altında Yahudiliğin üstün ırk olduğunun propagandası yapılmıştır. Avrupa’ da ki her entelektüel hareketin arkasında Yahudiler var denerek Avrupa da Yahudiler her alanda güçlü gösterilmiştir.
Yine aralarında yaptıkları beşinci protokole göre ki bu protokoller 1905 yılında Yahudi imparatorluğu kurulmak üzere Rusya dan çıkmıştır.
Protokolleri Rusya da bastıran Ortodoks rahip Sergey Nilus bu protokolleri bir arkadaşı vasıtasıyla elde etmiştir. Fransa da yapılan gizli bir toplantı da Masonluğun en önemli liderlerinden birinden bu toplantının tutanakları çalınıp bir şekilde rahip Nilus’a ulaştırılmıştır. Yahudiler güçlü oldukları her yerde bu protokollerin geniş kitlelere yayılmasını önlemek için uğraşmışlar, hatta pek çok kişinin bu yüzden cezalar almasına sebep olmuşlardır.
Protokoller de açıklanan planın gayesi bütün otoriteleri imha ederek istibdat şeklinde yeni bir otorite kurmaktır. Yahudi olmayan insanları o derece yıpratıp ve bitkin düşüreceğiz ki bizim otoritemizi kabul etmeye mecbur olacaklar. Bu durum bize bütün dünyada dünyanın devlet kuvvetlerden azami istifa etmemizi sağlayacak.
Yazar bu protokollerin, Yahudilerin gerçek olmadığını iddia etmelerine rağmen sonradan gelişen olayların bu protokollerin gerçekliğini göstermektedir demektedir. Protokol ifadelerinde ince bir nüans vardır. İfadeler biz Yahudiler şu şekilde yapacağız şeklinde değil Yahudi olmayanlara şu şekilde düşündürülecek ve onlara şu işler yaptırılacaktır şeklindedir.
Protokollerin ilkinde insanların asli vasıflarından olan doğruluk ve samimiyet siyasi sahada hiç de makbul değerler değildir. Bunlar Yahudi olmayanlara has özelliklerdir ama bu özellikler bize rehberlik etmemeli, değiştirmek için uğraşmalıyız.
Bu sözlerin geçtiği vesikalar 1905 den beri var ve bir kopyası da 1906 dan beri British Museum da yer almaktadır.
Yahudiler için dünya da Yahudi ve Yahudi olmayanlar vardır. Yahudi, Yahudi olmayanın her şeyine düşmandır. Açıkça Yahudi olmayanlar aptaldır. Yazar da bu kısımda Yahudilerin asıl niyetlerini anlayamadıkları için Yahudi olmayanların gerçekten aptal olduğunu söylemektedir. Yahudilerin sinsi ve habis propaganda sistemlerini Yahudi olmayan düşünürlerin yenilikçi ve ilerici fikirler olarak zannetmeleri aptallık değil de nedir diyebilmektedir.
Protokollerin başarıya ulaşması için takip ettikleri yol Yahudi olmayanların birliğini ve kuvvetini parçalayıp ayırmaktır. Kısaca halkı mezheplere ve partilere ayırıp hükmetmektir.
Özellikle insanların fikirlerini kontrol altına almak için birbirine zıt birçok fikirler ortaya atıp zihinleri karmakarışık ederiz diyerek gerçek niyetlerini ortaya koymaktadırlar.
Amaçları aslında dünya üzerindeki Yahudi olmayan bütün devletleri yıkmak diğeri ise Filistin de bir devlet kurmak. (O tarihler de henüz İsrail devleti kurulmamıştı). Yazar burada aslında devlet kurmaktaki asıl amacın ölçüsüz maden ve petrol servetini elde etmek olduğunu belirtmektedir.
Yaklaşık 2000 sene önce devletleri yıkılıp dünyaya yayılan Yahudiler bunu aslında bir felaket olarak görmeyip dokuzuncu protokolde Allah bizlere yani seçkin kavmine yeryüzüne dağılma olayını bize bir lütuf olarak vermiş, bizim zayıf tarafımız gibi görünen bu olay bizim kuvvet noktamız oldu ve bizi beynelmilel kuvvet yaptı diyebilmektedirler.
Dokuzuncu protokolde elde ettikleri bu başarının büyüklüğünü ve nasıl bir kuvvet olduklarını anlatmak için aşağıdaki cümleyi de kullanmaktan çekinmemişlerdir.
Kendi uydurmamız olan, fakat asla inanmadığımız teori ve prensipleri eğitimler vasıtasıyla Yahudi olmayan millet gençlerine empoze ederek onları sersemletip ahlaksızlığa sevk ettik. Bu aslında ilginç bir itiraf değil mi?
Yahudi kudretinin merkezi Amerika’dır ve bu Yahudi programlarının ağababaları Amerika da yaşamaktadır. Yahudiler Avrupa üzerindeki hakimiyetlerini daha da sağlamlaştırmak için I.Dünya savaşı sonunda Amerika’nın Versay anlaşmasına katılması sağlanmıştır. Sayıca az olan bir grup çoğunluk üzerinde nasıl bu kadar etkili olabiliyor? Acaba bunun sebebi iyi bir örgütlenme becerisine sahip olmalarından mıdır diye bizi düşünmeye sevk ediyor.
Öyle ki Amerikan siyasetinde yer alan bütün partilerde Yahudiler kuvvetli durumdadırlar. Seçimler ne yöne çevrilirse çevrilsin sonunda kazanan yine Yahudi olur.
Bu kurdukları örgütlere örnek olarak, onlar için çok önemli hatta kutsal bir şehir olan yine New York da kurdukları New York Kehillah, diğeri ise Amerikan Yahudi Komitesidir. Özellikle Kehillah, Yahudiler için çok önemli bir örgüttür. İki örgütte de gizlilikleri ve güçleri ile dikkat çekmektedirler. Yahudi olmayanlar arasında bu teşkilatlardan haberdar olan yüzde biri dahi geçmez. Halbuki bu örgütlerden özellikle Kehillah adeta devlet içinde devlet gibidir. Amerika’nın her köşesinde Hristiyanlığa hücum başlatmışlardı.
Yazar, Hristiyan Amerikan toplumuna bu Yahudi örgütlerin yaptığı baskıları madde madde sıralamış. İçinde bir Yahudi tefecinin iğrençliklerinin anlatıldığı Şekspir’in Venedik Taciri eserinin okunmasını okullarda yasaklatılmasından, Virginia Eyaleti Halklar Beyannamesinden Hristiyan, Oklahoma eyaletinin yeni hazırlanmakta olan anayasasından İsa adının geçmemesi için yaptıkları baskılar tarih sırasına göre yer almış. Bu örgütler vasıtasıyla Şabat ayininin halk tarafından benimsenmesi, Yahudi Milli Bayramlarının genel hayatta benimsetilmesi için ellerinden gelen gayreti göstermişlerdir.
Sonunda öyle bir duruma gelinmiştir ki; Yahudiler, Tevrat halkı olmayıp hahamlar tarafından oluşturulan Talmud halkı olmuş, kendi takvimini kullanan, kendi toplumu içinde kendi kurallarına göre yaşayan bir topluluk haline gelmiştir. Bu duruma itiraz eden Yahudi olmayanlar, Anti Semitizm (Yahudi düşmanlığı) ile suçlanmıştır.
Yazar, kitapta açık bir dille, asıl Anti Semitizm değil Yahudilerde Anti Goyizm yani Yahudi olmayanlara karşı belirli bir düşmanlık var diye fikrini beyan etmektedir.
Kitabın ilk baskısının 1920ler de gerçekleştiğini düşünürsek kitapta o tarihlerde Yahudilerin Kudüs’e döneceği ve bazı büyük olayların takip etmesi mukadderdir diye bir kehanette bulunuluyor. Yahudilerin Filistin de devlet kurması ve Filistin’in Yahudilerin milli vatanı olduğu fikri 1917 senesinde İngiliz Dışişleri Bakanı tarafından açıkça dile getirilmiştir.
Yahudilerin Filistin’e ait topraklarda bir devlet kurması ile bu topraklarda o tarihten itibaren huzur kalmaması ile bu kehanet gerçekleşmiştir.
Ben kitapta şunu seziyorum. Aslında Yahudiler özellikle Batı Yahudileri için ABD vaat edilmiş topraklar, New York ise bu toprakların Kudüs’ü. Doğu Yahudileri için ise vaat edilmiş topraklar Filistin bölgesi. Çünkü yazar Filistin’in Yahudi olduğunu hiç kimse inkar edemez, hükümet Yahudi’dir, Faaliyet planları Yahudi’dir diye sözler sarf etmektedir. Yani, vaat edilmiş topraklar ne ABD’dir ne de Avrupa’dır, Filistin’dir oraya gidin demek istiyor.
Bu kitap yazılırken (1921 baskısı) Kudüs de sıkıyönetim ilan edilir. 1917 de imzalanan Balfour Beyannamesi ile Filistin de bir Yahudi devleti kurulmasına karar verilmesi üzerine, Yahudiler silahlanarak (bunların önemli bir kısmı Doğu Avrupa dan gelen katil ve serserilerdi) Filistin topraklarına gelirler ve ellerine ne geçerse kendilerine karşı koymaya çalışan buranın insanlarına karşı saldırıya geçerler. Aslında bu işgalle memleketin kanuni sakinleri yurtlarından kovulmak istenmiştir.
Gelen Yahudilerin elebaşı İngilizlerin daha önce 15 sene hapse mahkum ettikleri ama bu iş için serbest bıraktıkları Jabotinsky Rus bolşeviği bir Yahudi idi. İngiliz işgali başladığından beri burada kurulan bütün hükümetler Yahudi olmuştur.
Burada yazarın, Siyonist istilasının başladığı ilk günlerden itibaren Araplardan Filistin topraklarını almak için kullanılan metotlar açıklanırsa bütün dünya olanlardan nefret edecektir cümlesi dikkat çekmektedir.
Kullandıkları metot aslında hep aynıydı. Savaş felaketinden yeni çıkan ve ürün kıtlığıyla karşı karşıya kalan Araplara yüksek faizle para vermek, ödeyemedikleri taktirde topraklarını zapt etmek. Bunu yapan bankada Siyonist idaresindeki Anglo Filistin Bankasıydı. Para ödenmediği taktirde topraklar hükümete geçecekti.
Yazarın tabiriyle bundan sonrasın da; Göze görünen her şeyi okullarda dahil küstahça istimlak etme teşebbüsünde bulunmuşlardır.
Yazarın öyle bir cümlesi var ki; Sorgusuz sualsiz kat’i bir iktidara sahip oldukları zaman neler yapabilirler, muhayyileyi kullanmak lazımdır, bunlar Filistin’e Dünyanın merkezi derler, Filistin’e hükmeden Dünyaya hükmeder derler.
İşte bizler bu yüzyılda şu anda bu iktidarı ve neler yapabileceklerini maalesef çok iyi gördük.
Kitabı okumaya devam ediyoruz.
Aslında, Amerika her zaman Filistin’in bir Yahudi toprağı olduğu ve Yahudilerin oraya dönmek için yardım bekledikleri yolundaki Siyonist propagandasını daima kabul etmişlerdir. Halbuki Filistin 2000 seneden beri Yahudi’nin memleketi olmamıştır. 2000 sene önce kısa bir müddet için olmuştur. I. Dünya savaşının bitiminde Filistin de 600.000 Arap, 50.000 Yahudi vardı. Yahudiler ne sayı olarak ne de iktisaden bu topraklara hakim değillerdi. Pazarlıkta ise yerli halkın istekleri hiç dikkate alınmadan buraların Yahudilere verilmesi sonucu bu topraklarda yıllar ve yıllar sürecek ve halada süren kabus dolu günlerin yaşanmasına sebep oldular.
Balfour Beyannamesi ile yerli halklara hakları sözüm ona tanınmıştı. Yazar bu durum için, Filistin de binlerce seneden beri yerlisi olan halkların haklarına bir tek Yahudiler hak vermemiştir diye serzenişte bulunuyor ama bizim gördüğümüz Yahudilere, Batı emperyalizmi de eşlik etmektedir.
Halbuki Filistinli Arapların haklarına saygı gösterileceği sözünü veren İngiliz General Allenby ise, Selahattin-i Eyyubi’den beri Müslümanların elinde olan Kudüs’ü 1917 de alarak 1918 de Osmanlı ordusunun o bölgelerden çekilmesine ve binlerce insanın ölümüne sebep olmuş olan kişidir.
Yazar ise kitapta, Allenby bu sözü verirken ama bakın Yahudi ne diyor, diyor? Onları yani Filistinli Arapları kovun, topraklarını bize versinler, biz istiyoruz. Şu Yahudi’nin harikuladeliğine bakın!!! Daha neler gibi bir ifade kullanıyor.
Kitabı okumaya devam ediyoruz.
Yahudilerin Amerika da bir hakimiyet alanı da tiyatro ve sinemadır. Sinema sanatını Yahudiler icat etmemiştir, mekanik ve teknik gelişmesinde hiç bir rolleri olmamıştır ama bu alana karşı özel bir ilgileri olmuştur. Bu alanlar onlar için ırki ve malidir. Sahneledikleri eserler ise gerçek sanattan uzak,
