15.06.2023
Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent
GÜNEY HİNDİSTAN SEYAHATİ; KERALA EYALETİ
Bugün Kochi'ye gitmek için havaalanına geldik. Sıkı bir kontrolden sonra uçağa bindik. Yolculuk fena değildi. İlk önce yanlışlıkla yemek olarak non-vegetable (sosisli) almışım fark edince hemen geri verip vegetable aldım ama ondan da hoşlanmadım. 1 saat sonra hava alanına bizi bekleyen otobüsümüze bindik.
Kochi, Kerela eyaletinde bir şehir. Burada çeşitli baharatlar, kaju, Hindistan cevizi üretimi yapılıyor. Mumbai gibi Kochi'de Arap denizine bakıyor. 2 milyondan fazla nüfusu olan önemli bir liman şehri. Kanallar üzerine oturmuş. İlk önce buralara Araplar, Portekizliler, Hollandalılar ve sonunda İngilizler gelmiş. Bu topraklar bu sömürgeciler tarafından iliğine kadar sömürülmüş.
Kochi tropikal iklim kuşağında olduğu için sahil kesimi yemyeşil fakat Mumbai kadar olmasa da yine de pis.
Yol üzerinde kiliseden daha fazla cami görünce Müslüman nüfusun çok olduğunu zannetmiştim ama % 11 Müslüman, % 38 Hristiyan nüfus varmış.
Yemek, yemek için otelimize geldik. Çok çeşitli yemek vardı ama çoğunun içeriğini tam bilemediğim için seçmekte zorlandım.
Yemeğimizi yedikten sonra tekrar otobüse binip Mattancherry sarayının da bulunduğu bölgeye geldik. İlk önce sarayı gezdik. Portekizliler tarafından bu bölgede hüküm süren Koçin kralı için yaptırılmış. Aslında yakınındaki tapınağı yağmalayan Portekizliler kralın tepkisini dindirmek için saray değil de bir konak olan bu binayı yapıp emrine vermişler. Binanın ahşap tavanı, süslemeleri çok güzel. Duvarları Hindu mitolojisini tasvir eden Kerala Duvar Resimleri ile bezenmiş. Dörtgen şeklinde yapılan yapının ortasında bir avlu bulunmakta. Portekizlilerin yaptığı bu yapıya halk arasında Hollanda sarayı deniyor.
Binadan çıkışta Müslüman kız öğrencileri gördük. Bu çok sevimli, şirin kızlar 15 yaşlarındaydılar. Türkiye den geldiğimizi duyunca çok mutlu oldular.
Gezmeye devam ediyoruz. Yahudi mahallesine geldik. Bu bölgeye Yahudiler MÖ 700 yılında ticaret için gelip yerleşmişler. Portekizlilerin gelmesiyle de Yahudiler için sıkıntılı günler başlamış. Bu durum Hollandalılar ve İngilizler zamanında son bulmuş.
Koçin Yahudilerinin büyük kısmı İsrail'e göç etmiş. Göç etmeyenlerin ise bir şekilde toplum içinde asimile oldukları söylenmekte.
Burada şu anda bilinen 5 tane Yahudi kalmış. Mahalleden çıkışta da bir Sinagog var. Bu sinagog ta sayı 10 olunca ibadet yapılıyormuş. Yani gelen turistlerle sayı 10 olunca ibadetlerini yerine getiriyorlarmış. Sokakta dolaşırken üzerinde Davut yıldızı olan bir evde pencereden bakan yaşlı bir kadın dikkatimizi çekti.
Bu mahallenin yakınında küçük bir antika pazarı yer alıyor.
Biraz önce gördüğümüz kız öğrencilerle tekrar deniz kıyısında karşılaştık. Birbirimize isimlerimizi sorduk. Bana eşiniz, çocuklarınız var mı diye sordular. Hayır deyince yani free (özgür) siniz dediler, gülüştük. Vedalaşıp ayrıldık.
Yolumuza devam ettik. Bir geleneksel Hint tiyatrosunun sergilendiği bir oyuna gittik. Ben orada çok sıkıldım ve araya çıktım.
Kapıya yakın bir banka oturdum. Hava o kadar sıcak ve bunaltıcı ki. Ne yapsam diye etrafa bakınırken başı örtülü bir hanım dikkatimi çekti. O da bana baktı ve yanıma geldi. Orada çalışıyormuş. Tahmin ettiğim gibi Müslümanmış.
Benim gözümde Hintli Müslümanların özel bir yeri var. Onların dedeleri, nineleri bize Kurtuluş savaşın da maddi, manevi ellerinden gelen her türlü yardımı yapmışlar. Hiçbir karşılığını beklemeden sadece Osmanlının parçalanmasını önlemek için aralarında para toplayp, sınırlıda olsa personel desteği sağlamaya çalışmışlar. Müslüman Hintli kadınlar hiç düşünmeden ziynet eşyalarını yollarken içlerinde gönüllü gruplar oluşturup Kafkasya yolu ile Anadolu ya geçerek milli mücadeleye bizzat katılmışlar.
Yine o tarihlerde Hint Müslümanlarından oluşan bir grup kendileri İngiltere'nin sömürgesi altındayken İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerine giderek üzerimize kabus gibi çöken Sevr antlaşmasının katı maddelerinin gevşetilmesi için siyasi baskı kurmaya çalışmışlar, görüşmelerde bulunmak için delege göndermişler. Bu yardımları yeri geldi tutuklanma pahasına yaptılar. Bu yardım kampanyalarında tam 30000 Hint Müslüman tutuklandı. Şimdi bu insanların torunlarına yakınlık göstermekte bizim vicdani borcumuz.
Burası ne kadar sıcak dediğimde hemen bana yelpaze gibi kullanmak üzere bir gazete getirdi. Okumasını biliyor musun dedim. Hayır dedi. Peki namaz kılmasını biliyor musun dedim. Evet dedi. Benim bir Türk ve Müslüman olduğumu duyunca çok mutlu oldu. Hemen öyle içten Selam-un aleykum dedi ki, ben de ona aynı içtenlikle Ve Aleykum Selam diyerek karşılık verdim. Tam o sırada içerdeki gösteri bitti grubumuz dışarı çıkmaya başladı. Ben de o hanımla vedalaşıp ayrılmak zorunda kaldım.
Kochi'de uzun yıllardır Komünist Partisi iktidardaymış. Her yer, orak çekiçli bayraklar, Karl Marks, Che Guevara nın fotoğrafları ile donatılmış. Komünist partisi iktidarda olmasına rağmen, Hindistan da ticaretin en fazla yapıldığı yer olması bakımından ilginç.
Komünist yönetim altındaki Kerala'da çok güzel villalar dikkatimizi çekiyor.
Bugün nehirde tekne turu yapmaya gidiyoruz. Bu arada rehberimiz bizi bilgilendirmeye devam ediyor. Hindistan da ki kast sistemi Hinduizm inancının sonucu ve en belirgin özelliğidir. Kast sisteminin temeli sosyal tabakalaşmaya dayanıyor. Kast sistemindeki tabakalaşmayı yani ayrışmayı diğer sosyal tabakalaşma sistemlerinden ayıran yasalarla bu tabakalaşmanın sınırlarının belirlenmesi, bir hukuki dayanağa sahip olmasıdır. Aslında bu durum şimdiler de büyük ölçüde yasaklanmasına rağmen toplumda özellikle insanların en çok yaşadığı kırsal kesimde etkisini hala devam ettiriyor. Her Hindu bir kast sistemi içinde doğuyor. Hangi kast içinde doğduysanız ölene kadar o kast içinde kalıyorsunuz. Ayrımcılık o derecedir ki diyelim ki aynı suçu işleyen iki kişiden biri alt kast sistemindeki daha fazla ceza, diğeri daha az ceza alıyor. Hindistan da hala devam eden dört kast sistemi ve Paryalar var. Brahmanlar (Elitler), Ksatriyalar (Savaşçılar), Vayşiyalar (Tüccarlar), Sudralar (Hizmetçiler) ve Paryalar (Dokunulmazlar, Hiçbir hakkı olmayanlar)
Yüzyıllarca önce Dokunulmazlar buralarda tarım yaparak geçiniyorlarmış. Daha üst kasttakiler buradaki verimli arazilerin varlığını fark edince dokunulmazların topraklarına el koymuşlar. Dokunulmazları da emirlerinde çalışır duruma getirmişler. Bu insanlar zamanla yıllar içinde birleşip komünist partiyi kurmuşlar.
Nihayet Kerala eyaletinde Alappuzha (Alleppey)'dan geçen eyaletin üçüncü büyük nehri Pamba nehrine geldik.Pamba nehri Hindular için çok önemli. Pamba da yıkanmak Ganj nehrinde yıkanmakla eşdeğer.
Otobüsten indiğimizde bir grup Hindu nehir kenarında büyükleri için dini ayin yapıyorlardı. İçlerinden biri, elinde bir vazo ile geldi. İçinde ölmüş yakınının külleri olduğunu düşündüğüm vazoyu ters çevirip sallayarak içindekileri tamamen suya boşalttı. Sonra vazoyu da suya atıp arkasından suyun üzerine getirdikleri çiçekleri bıraktı. Arkasından gruptakiler yavaşça suyun içine girerek başlarını yıkamaya başladılar. İşte tam bu anda bir köpek gelip suya tuvaletini yapıyor ama onlar sanki bunu hiç görmemiş gibi ayinlerine devam ediyorlar. A oda ne köpek, yakınlarının külünü döktükleri o sudan içmeye başlıyor. Sonradan öğrendiğime göre köpekler de Hindularca kutsal sayıldıkları için ne yaparlarsa yapsınlar müdahele edilmezmiş.
Olanları şaşkınlıkla seyrettikten sonra hep beraber Pamba nehrinde gezinti için tur teknesine bindik. Su da gördüğümüz diğer teknelerle aynı görünüşte olan teknemiz sanki yüzen bir ev gibi. Göz alabildiğine yeşilin her tonunun olduğu ortamda gezimize başladık. Kanalın her iki tarafında yer alan Hindistan cevizi, Mango ağaçları ve pirinç tarlaları sanki karada değil de suyun içinden çıkmış gibi. Bu topraklar Dünya da deniz seviyesinin altında pirinç ekimi yapılan birkaç yerden biri. Karayla su arasında herhangi bir seviye farkı olmaması su ve karanın adeta iç içe girmesine sebep olmuş. Yine kanalın her iki tarafında balıkçı tekneleri arasında çamaşır, bulaşık yıkayan kadınlar hatta yıkanan insanlar göze çarpıyor. Kanal suyunun yeşilimsi-kahverengi olmasına sebep çok sakin, durgun suya sahip olan kanalın her iki tarafında kirliliğe sebep olan insan hayatının varlığı Hint halkını hiç rahatsız etmiyor. Yani hayatı bizden farklı yaşıyorlar.
Teknede öğle yemeğimizi yedik. Ben balık, pilav aldım. Balık kızartılmıştı. Baharatlarla kızarttıkları ve birazda fazla kızarttıkları için rengi kararmıştı. Yine de tadı fena değildi. Yemekten önce Mango suyu ikram ettiler. Yemekten sonra da sütlü aşure diyebileceğim bir tatlı verdiler. Tadı çok güzeldi.
Şuna kanaat getirdim ki Hindistan da sütlü tatlılar çok güzel, çok lezzetli. Bunun sebebi acaba ineklerin çok sevilmesi ve onlara çok iyi bakılması mıdır diye insan düşünmeden edemiyor. En sonunda kimyonlu muz kızartması ikram ettiler. Tadı fena değildi.
Kıyıya yanaşan tekneden karaya çıktık. Güzel bir manzara bizi karşıladı. Fotoğraf çektik, biraz yürüdük. Yürüdüğümüz yerde göz alabildiğine uçsuz bucaksız pirinç tarlaları uzanıyor. Etraf yemyeşil. Manzaraya doymuş halde tekrar tekneye binip yolumuza devam ettik ve bu güzel tur Kumarokom da sona erdi.
Kerala eyaletinin en büyük gölü Wembanad gölü kıyısındaki otelimize yerleştik.
Otelimiz yemyeşil tropik bir bitki örtüsü içinde otantik yapıda bir oteldi. Servisi çok iyi olmamasına rağmen, yemekleri fena olmayan bu otelde günlerce kalsanız yine de bıkmazsınız. Sadece ortamın yeşilliği insanı madden, manen doyuruyor.
