10.05.2024
Leyla KENT. Yazar, Seyyah Leyla Kent
v
Bu sözlerden bir süre sonra hasta olan Tagiyev’in vefat ettiğine dair söylenti çıkar ama kurtulup son bir vasiyette daha bulunur. Bakü’nün ortasında bulunan arazime bayramda bütün Bakü Müslümanlarını içine alacak şekilde bir cami, sonra 200 yataklı bir hastane ve 100 öğrenci alacak bir okul yaptırmanız için 3 milyon altın bırakıyorum der. Tagiyev’in yaptığı hayırlar saymakla bitmez. Kendisi Türk Birliği için çok maddi manevi emek sarf eder.
Bakü de bunlar yaşanırken Erzurum’un düşmesinden sonra Rus orduları Erzincan’a kadar ilerlemiş, burada esir edilen erler ve subaylar Sibirya’ya değil Hazar denizinin ortasında su ve bitki örtüsü olmayan zehirli yılanları ile meşhur cehennem adası denilen Nargin adasına sürülmeye başlanmıştı.
Yazarımız Bakü de 20 gün kaldıktan sonra Tiflis’e geçer. Tiflis’te Gürcüler Türklerle birlikte kurtuluş çareleri ararken Ermeniler ise Büyük Ermenistan hayali için de Rusların peşinden ayrılmıyorlardı.
Yazarımız ise bir şekilde Kars’a ulaşmanın yollarını arıyordu ama Kars’a özellikle Türkleri vesikasız almıyorlardı. Kars’a girebilmek için her yolu dener. Pek çok macera yaşandıktan, dört yıl sonra Kars’a ve ailesine kavuşur. Bu süre içinde dört kayınbiraderinin şehit olduğunu öğrenir. Yazarımız tekrar sürgüne gönderilme korkusu yaşamaktadır. Geri gönderilmemesi için mutasarrıfla görüşen arkadaşı Ermeni Tatos ağanın bu konuda büyük yardımlarını görür.
Moskova da toplanacak Müslüman Kurultayına gidecek delege seçimi yapılacağı için şehirde büyük bir kalabalık toplanmış, Rus idaresi yıkılması üzerine yerine halk hükümeti kurulmuştu. Halk hükümetinde vali ve mutasarrıflar görevlerini Türk, Ermeni ve Rumlardan olmak üzere birer hafta sırayla yapacaklardı.
Rus Devrimci Sosyalistlerinin arasında da ikilik baş göstermişti. Bir kısmı Çarlığın ihyasını isterken, diğer kısmı da inkılaptan yanaydı. Sözüm ona Rusların müttefiki olan İngilizler Rusların savaşamayacaklarını anlayınca bu defa da Rusya’nın parçalanması için uğraşmaya başladılar. Yani Rusya kendi derdine düşmüştü. Bu konu ile ilgili Kazım Karabekir Paşa’nın bir cümlesi beni çok etkilemektedir.
Rus Bolşevik İhtilali başlamasaydı doğunun kurtuluşu için bugün burada olamayacaktık; bu durum Allah’ın bu mazlum millete bir lütfudur. Gerçekten 1917 deki Rus ihtilali ile Rus ordusunun çekilmek zorunda kalması bizim ordumuz için büyük bir rahatlama sağlamıştır.
Ruslarla Brestlitovsk anlaşması yapılarak 93 de kaybettiğimiz Kars, Ardahan ve Batum’a tekrar kavuşulur. Ruslar yavaş yavaş katliam yaparak Kars ve Ardahan’dan çekilirken bu bölgeler Türkler ve Ermenilere kalır. Ermeniler öylesine kendilerini büyük Ermenistan hayaline kaptırmışlardı ki etrafa hemen saldırmaya başladılar.
Azerbaycan Cemiyeti Hayriyesi ve Kars’ın ileri gelenleri bir araya gelip halkı silahlandırma kararı alıp hemen uygulamaya geçtiler. Erzincan’dan harekete geçen Türk ordusunun önünden Kars’a doğru kaçan Ermeniler, uğradıkları Türk köylerinde katliam yapıp evleri ateşe vermeye devam ediyorlardı. Kars’a gelen Ermenilerden Erzurum’un Türk ordusu tarafından geri alındığı haberi alınır. Bazı Türk köylerinde halk köyü terk etmek zorunda kalırken mallarını yakıp, yıkarak Ermenilerin ellerine geçmemesini sağlıyorlardı.
Kitapta beni duygulandıran sahnelerden biri. Sarıkamış’ta Türk ordusu geldi gelecek diye bekleniyordu. Yazarımız bu durumu anlatırken o gece sabaha bir saat kalmışken kalkıp abdest aldım. Sağ ayağımı yıkarken bir yer sarsıntısı, gökyüzünde bir aydınlık gördüm, sonra müthiş bir gürleyiş işittim, hemen sol ayağımı yıkamadan içeriye koştum. Kalkın Ermeniler kaçıyorlar, Türkler geliyor dedim diyerek mutluluğunu anlatıyor. Sonra sol ayağını yıkayıp namazını kılıyor.
Uzun bir mücadeleden sonra nihayet Türk ordusu Sarıkamış’a hakim olur. Yazarımız arkadaşı Hüseyin Ağa’dan;
Müjde Türkler geldi bağırışıyla bu haberi alınca her ikisi de karların üstüne secdeye kapanarak sevinç gözyaşı dökerler.
Sarıkamış’tan kaçan Ermeniler bütün şehri ateşe vermişler, dumanlar hala sönmemişti. Kazım Karabekir Paşa’nın karargahına giden yazarımız ve beş arkadaşını bir müezzinin içli sesi ile okuduğu, dağları, ormanları adeta çınlatan o muhteşem öğle ezanı karşılar. Yazar öğlesine ulvi duygular içindedir ki Türk kanı ile sulanan bu topraklarda tam kırk beş yıldır şehitler bu sese hasret, bu sesi bekliyordu diye duygularını dile getirir. Yeri öptükten sonra Doğu’nun fatihi Kazım Karabekir Paşa’nın yanına geçip kendilerine takdim edilirler. Kazım Karabekir Paşa o tarihlerde 35 yaşlarında Yazar’ın deyimiyle aslan yapılı, babayiğit ve asil komutanın elini öpmek isterler fakat o elini vermez. Birlikte bir küçük toplantı yapıp bilgi alışverişinde bulunulur.
Karargah dan dönüşte istasyon yakınında tüyler ürpertici öyle bir durumla karşılaşırlar ki, Ermeniler yeraltı mahzenlerinde kendilerine geri hizmette bulunması için getirdikleri iki yüze yakın zavallı Özbek Türklerini beyinlerinden vurarak zemine doldurulup bırakıp gitmişler. İstasyondaki tabur komutanından rica edilip üstlerine toprak dökülerek defnedilmeleri sağlanır.
Yazarımız, Sarıkamış merkez ile köylerinde, tren hattı ve yollar da bunun gibi Ermenilerin yaptığı tüyleri diken diken eden, akla ziyan mezalimleri en ince ayrıntısına kadar kitabında anlatmaktadır.
Kars artık yavaş, yavaş Türk ordusunun egemenliğine girerken, ordu Gümrü’ye yöneldi. Kazım Karabekir Paşa Gümrü’deki Ermeni hükümetine, Şehirdeki Türkleri köprübaşına getirip teslim edin sonrada şehri temsil edin diye mektup gönderir. Ermeniler telaşla ellerindeki Türkleri getirirler. Arpa çay üzerindeki köprüden geçirip Türkleri teslim ederler. Geride başka kalan Türk var mı diye sorulduğunda yaşlı bir hanımın evden çıkamayacak durumda olduğundan orada kaldığından bahsedilince Ermeniler derhal bu hanımı eşyalarıyla beraber getirip teslim ederler.
Türkler, Ermenilerin bütün direnişine rağmen Gümrü’ye girip şehri teslim alırlar.
Kars ise baştan aşağı harabe ve perişan haldedir. Ermeniler şehri bırakırken yakıp yıkmışlar, Türk mahallelerinde bir tek sağlam ev bırakmamışlardı.
Batum, Kars, Ardahan’ı anavatana kavuşturan ordumuz Kafkasya’ya doğru ilerliyordu. Kars, Gümrü’den Tebriz’e kadar olan demiryolu Türk ordusu idaresi altındayken, Batum’un, Tiflis’ten Gümrü’ye kadar olan kısım ise Almanlarla ortak idare ediliyordu.
Burada beni en çok üzen Ordumuz ata yurdum Revan’a 8 km yaklaşmışken Almanların Revan’a girmemize engel olması. Engel olmasalardı belki de Revan şimdi bizim olacaktı. Aslında savaşa giren tüm devletlerin, İttifak ya da İtilaf devletleri olsun tek amacı Osmanlı’yı parçalayıp Osmanlıdan pay almaktı.
Kafkasya’ya ilerleyecek ordunun başına Nuri Killigil Paşa getirilir. İlk harekat başlar. Celaloğlu’na vardıklarında karşılarına çıkan müttefikimiz Alman ordusunun bütün engellemelerine rağmen halk Borçalı’ya gelen Türk ordusunun önüne varını yoğunu döker. Ordumuz Gence’den Bakü’ye doğru ilerlemeye devam eder. Bakü de halk tarafından büyük sevinçle karşılanır. Bakü de Müsavat hükümeti kurulurken, Tiflis’te Menşevik, Revan da Taşnak hükümeti kurulur. Bu sırada Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk ordusu, halkın sevinç gösterileri arasında Tebriz’e, sonra Bicar’a ilerlerken İngiliz kuvvetlerinin engellemesine rağmen Kalhor’a doğru ilerlemeyi de başarır. Ordu nerdeyse Hindistan kapılarına doğru dayanmıştır.
Bir süre sonra Enver Paşa’dan bir mektup gelir. Mektupta Arkadaşlar mağlup olarak kılıcımızı kınına koyduk, askerler eski hudutlarınız çekiliniz. İmza Başkumandan Enver. Bu haber Yazar ve çevresini derinden sarsar. Yazarın deyimiyle sevinç gözyaşına; heyecan, hüzne dönüşür. Köylülerimiz boyunlarını büküp bizleri yine Ermenileri mi teslim edeceksiniz diye feryat ederler.
Ordumuz Kafkasya, İran ve diğer bölgelerden çekilmeye başlar. Çünkü 30 Ekim 1918 de Mondros mütarekesi imzalanmış ve İtilaf kuvvetlerinin İstanbul’a girdikleri haberi gelmiştir. İtilaf devletlerinin hızlı sonuç almasını ittifak devletlerinin yenilgesini hızlandıran ABD nin İtilaf devletleri safında 1917 yılında savaşa girmesidir. Bu durum karşısında 11 Kasım 1918 de Rethondes mütarekesi ile Almanya ateşkes istemek zorunda kalmış.
Kafkasya ve Tebriz’den dönen ordumuz Kars’a oradan da Erzurum’a doğru harekete geçer aslında Erzurum’a doğru çekilmek zorunda kalır.
Bütün bu olaylar sonucu Yazarımız ve arkadaşları Kasım 1918 de Kars da bir hükümet kurmaya karar verirler. Yapılan toplantı sonucu geçici Şura hükümeti kurulur. Halkı bu oluşuma katmak için çalışmalara başlarken evlerde ise toplantılar yapılır.
Etrafta hala Ermeni mezalimin nişanesi olan toprağa gömülememiş cenazeler vardır. Kış erzaklarını temin için halk oraya buraya koşturuyordur. Türk ordusunun Kars’tan çekilmesi Ermenilerle çatışma günlerinin yakında olduğunu gösteriyordu.
Yazarımız daha önce ellerinden toplanan silahların tekrar halka verilmesi için Şevki Paşa’ya gider ama Şevki Paşa demirbaş mavzer silahını veremeyeceğini ancak Ruslardan kalan ambarlardaki bin adet tek atışlı, 300 metreye kurşun atabilen Berdanka silahını verebileceğini söyleyince Yazarımız bu teklifi kabul etmez. Bu eski tüfeklerle ne yapılabilir diye serzenişte bulunur.
Yeni kurulacak hükümete Kağızman mutasarrıfı hükümet içinde hükümet olmaz diyerek karşı çıkmasına rağmen ilk kurultay toplanır. Kurultay dağılırken herkes bulunduğu yerde kanının son damlasına kadar çalışacağına yemin eder. Geçici Hükümetin başına yazarımız Fahrettin Erdoğan getirilir.
Kars’ta bunlar yaşanırken İstanbul İtilaf devletlerinin işgali altına girerken İttihat Terakki ileri gelenleri İstanbul’u terk ederek Berlin’e giderler. Yazarımız eski ittihatçı olduğu için kitabında ittihatçılar hakkında tek olumsuz bir kelime kullanmamıştır. Aslında bu bir terk etme değil kaçıştır. Bu paşaların içinde Enver Paşa yurda tekrar geri dönmek istemiş ama başaramamıştır. Kaçan Paşalar yurtdışında öldürülmüşlerdir.
İngilizler Mondros ateşkes anlaşmasına göre doğuda 30000 kuvvetle Batum’dan başlayarak Kafkasya’yı işgal eder. Kars’a da gelecekleri haberleri yayılır.
Haberi alan Türkler, Rusların Kars vilayet binasında kurdukları laboratuvar, kütüphane ve müze Erzurum’a nakledilirken, kırılıp, parçalanan Saldat Rus heykelinin parçaları da İstanbul’daki Askeri Müzeye gönderirler.
Kafkasya’ya gelen İngiliz Generali Büyük Ermenistan oluşumunu sağlamak için;
Her nerede Ermeni varsa çıkıp Kafkasya’ya gelsin deyince pek çok yerden akın akın gelen Ermeniler çoktan Gümrü de toplanmaya başlamışlardır bile.
İki gün sonra da İngilizlerin Gümrü’den Kars’a geleceği haber alınır. Bütün halk Kars’a toplanır, İngilizlere verilmek üzere bir nota hazırlanır. Bunlardan en önemlisi tabii ki Ermenilerle ilgili olan maddelerdir. Bu topraklarda artık mezalim yapmış kan dökmüş Ermeniler istenmiyordur, bu resmen İngilizlere bildirilir.
Bu notanın İngilizlere sunumunda görev Yazarımıza verilir. Yanındaki bir heyetle İngiliz asıllı Yedek subay Ahmet Robenson adlı mütercim eşliğinde İngilizlere gidilir.
Ahmet Robenson kim diye araştırdığımızda bazı yerlerde birbirini tutmayan çok değişik bilgilere ulaşılır. Liverpool da doğmuş, çocukluk yılları orada geçmiş. Babası Hindistan’da görev yapmış bir İngiliz subayıdır. Müslüman olur. II. Abdülhamit Han’a müracaat edip İstanbul’a gelir. Küçük yaşta babasını kaybeden Ahmet Robenson Galatasaray lisesini bitirir ve beden eğitimi öğretmeni olur.
Kazım Karabekir Paşa hatıralarında, Ahmet Robenson dan bahsederken casus olduğuna dair şüpheleri olduğunu yapılan tahkikat sonucunda, İngilizler hesabına casusluk yaptığının anlaşıldığını yazmakta.
Kazım Karabekir Paşa’nın bu konuyla ilgili şu sözleri çok önemli;
Ey Türkoğlu! Sen pek safsın, seni herkes aldattı! Erdim diyen, döndüm diyen çemberinden atlattı!
Sonunda İngiliz generali trenle gelir ve Ahmet Robenson, yazarımızla kompartımana girer. Notayı sunarlar. Trende İngilizlerden başka Ermeniler de bulunuyordu. Treni çevirmiş olan halk trenden çıkanı öldüreceğiz deyince bir süre korkudan çıkamazlar.
Daha sonra bir başka binada tekrar İngiliz generalle bir araya gelirler. İngiliz general tercüman yerine bir Ermeni’yi kullanmaya kalkınca itiraz edilerek
Ermeniler bizim kanımızı döktü. Size doğru tercüme yapacaklarını sanmıyoruz denilince General söylenip
Ben buraya dünyaya galip gelen İtilaf devletleri adına geldim. Burası Ermenilere aittir deyince;
Yazarımız;
Dünyaya galip gelen İtilaf devletlerinin üstünde Allah’ın galibiyeti var bizde ona güveniyoruz. Burası Türk illeridir. Arpaçay’dan bu tarafa bir tek Ermeni bırakmayacağız deyince General sinirlenip gider. Artık Yazarımız İngiliz General tarafından istenmeyen kişidir.
Uzun mücadeleler sonucu Ermeniler trenle Gümrü’ye geri gönderilir.
İngiliz hükümeti sonunda Kars’ta kurulan hükümeti tanımak zorunda kalır ve kabine üyelerinin listesini ister. Kabine oluşturulup istenilen liste gönderilir. Yazarımız Fahrettin Erdoğan Hariciye Nazırıdır.
Kurultayın toplandığı Kars valiliğinin bulunduğu binaya Türk bayrağı asılırken karşısında bulunan İngiliz karargahının olduğu binaya ise İngiliz bayrağı asılır.
Sonunda milletvekilliği seçimleri yapılır. Seçilen milletvekilleri çalışmalara başlar. Derhal, Azerbaycan ve Gürcistan hükümetleri ile temasa geçilip ilişkiler sıkılaştırılır.
Adı Cenubi Garbi Kafkasya Cumhuriyeti olan hükümet bayrak olarak ay-yıldızlı Türk bayrağı resmi dil olarak Türkçeyi seçer. Hudut Batum’dan Nahçıvan’a ulaşır.
Tam bu sırada Sevr anlaşması hazırlığı yapılıyordur. Büyük Ermenistan kurulması düşünülüyor, Ardahan Gürcülere veriliyordu ve bir sabah Gürcülerle savaş başlar. İki tarafın savaşmasına zemin hazırlayan İngiliz subayları yüksek bir tepeye çıkıp seyre başlarlar. Günün sonunda ise Gürcüler püskürtülür.
Ermenileri Kars’a getirmek için uğraşan Albay Temperli’nin yerine yeni bir İngiliz Generali getirilir. İngiliz generalin yanında getirdiği Ermenilere Cihangir zade İbrahim Bey tepki gösterince general sinirlenir. Bunun üzerine İbrahim Bey Wilson prensiplerine uygun hareket ettiklerini % 90 ı Türk olan Kars, Ardahan, Batum’u içine alan bir hükümeti kurduklarını belirtince general daha çok hiddetlenir. Zavallı Ermenilere çok kaba davranıldığını bağırarak anlatınca İbrahim Bey ona aynı şiddette cevap verir.
Tercümana şuna söyle bize bu şekilde bağıramaz, burası Hindistan değil, burası Kafkasya, bağırarak bizi korkutamazsınız.
Tercüman Ahmet Robenson bunu söyleyemem diye itiraz edince Cihangir zade İbrahim mutlaka söyleyeceksin deyince söylemek zorunda kalır.
O sırada Gümrü de Ermeniler arasında tifüs baş göstermiş, günde 800-1000 kadar insan hayatını kaybetmeye başlamıştır.
İngiliz general büyük ihtimalle bunu düşünerek Türkler merhametli olur, zavallı Ermeniler açlıktan ve hastalıktan ölüyorlar. Türklerden bize ganimet olarak unlardan Gümrü’ye sevk etmek istiyoruz bize mani olmayın deyince Yazarımız kalkar ve tercüman aracılığı ile
Burada bir tane bile ganimet buğday yoktur. Bizim halkımızda acından ölüyor. Harice gönderecek bir avuç ile buğdayımız yok der.
Generalin bütün ısrarlarına rağmen ne Arpaçay’dan bu tarafa ne bir Ermeni geçişi olmuş ne de Ermenilere Kars’tan buğday gitmiştir ama İngilizler her fırsatta Kars’a hem Ermenileri hem de Rusları tekrar sokmak için her yolu denemeye devam etmiştir.
Kafkasya’da Rus ordusunun çekilmesinden sonra oluşturulan mahalli hükümetler için İtilaf devletleri oranın kendilerine ait olduklarına 500 yıllık eski belgelerle ispat etmelerini zorunlu hale getirmişlerdi.
Bu durumu İngilizlere nasıl ispat etmeliyiz diye düşünülürken Yazarımızın aklına bir plan gelir ve İngiliz heyetini görüşme yapmak üzere Evliya camisine davet eder. Randevu saatinde çok iyi Türkçe bilen Yüzbaşı Foltin ve dört İngiliz subayı ile birlikte gelir. Caminin avlusundaki Özbek Türklerinden olup Horasan’ın Harıkan köyünden olan 900 küsur yıl önce Kars’a gelen Ebul Hasan-i Harkani hazretlerinin türbesi ziyaret edilir. Ebul Hasan-i Harkani hazretlerin sandukasının baş tarafındaki kitabede vefat tarihi hicri 425 yazılıdır. İngilizler bu kimdir diye sorduklarında yazarımız Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde bu mübarek zata dair yazdıklarını harfiyen anlatınca onlarda not almaya başlarlar. Notlarında Türkler 2000 yıl önce bu topraklara gelip bu toprakları kendilerine yurt edinmişler, şehirde yıkılmamış Türklere ait 28 camii mevcut, Ermenilerin ise bir tek kilisesi var diye belirtirler.
Fakat bütün bu anlatılanlara rağmen İngilizlerin gerçek niyeti biz ne anlatırsak anlatalım Türkleri dağıtıp bu topraklara her şeye rağmen Ermenileri yerleştirmektir. Bunun için her yolu denemekten çekinmezler.
Bir gün Yazarımız, arkadaşı Hasan ağa ile birlikte çok önceden tanıdığı aşiret reisi Eyüp Paşanın yanına Sarıkamış’a görüşmeye gider. Görüşme sırasında bir ara dışarı çıkan Eyüp Paşa, yanında İngiliz subaylar, Foltin ve Farel le tekrar içeri girince herkes şaşkınlığa uğrar. Selamlaşma faslından sonra duruma sinirlenen Yazarımız;
Aslında Eyüp Paşa’nın artık bir aşiret reisi olarak değil de Alman subayı gibi hareket ettiğini çekinmeden ima eder. İngilizler kalkıp gittikten sonra orada İngilizlerin kendilerini yakalayıp öldürmesinden çekinerek, Eyüp Paşa’ya bizi Erzurum hududuna salimen bırak bize bir şey olursa bunun intikamını Türk milleti sizden alır der.
Eyüp Paşa bu sözler üzerine İngilizlerin Milis komutanı olduğunu itiraf eder. İlave olarak İngilizler hükümetinizi basıp Ermenileri Kars’a getirecekler diye de söyler.
Bütün alınan tedbirlere rağmen hükümetin bütün üyeleri tevkif edilir. İtilaf devletleri Damat Ferit Paşa’yı sıkıştırınca o da Erzurum valisine şu telgrafı çeker.
Kars hükümeti dışişleri bakanı Fahrettin Erdoğan’ı tutuklayarak Trabzon da ki İngiliz torpidosuna temsil ediniz. Tümen Komutanı Halit Bey, Yazarımızı koruma altına alıp saklar.
Bu sırada Ermeniler ve Gürcüler Ardahan, Göle ve Oltu üzerinden yürüyüşe geçince halk Ermeniler bizi kesecek korkusuyla yurtlarını terk etmemeleri istenmesine rağmen topraklarını terk etmeye başlarlar. Yollarda insanlar kitleler halinde çoktan yürüyüşe geçmişlerdi. Gelen muhacirler Oltu köylerine yerleştirilir.
Bu sırada Kazım Karabekir Paşa İstanbul’dan ayrılıp Erzurum’a gelir. Yazarımız, Paşa’yı ziyaret ederek Kars’ta olan biteni, hükümetin bastırıldığını, hükümet üyelerinin tutsak olarak İstanbul’a götürüldüğüne dair bilgilendirir.
Daha sonra tutsak olarak götürülenlerin birinin Batum, diğerlerinin Malta adasına doğru yola çıkarıldıkları haberi gelir.
Kazım Karabekir Paşa bu defa yaptığı Erzurum ziyaretinde doğu illerinden başlayıp hudut boyunca Karadeniz’e varıncaya kadar harpte kimsesiz kalan bütün Türk çocuklarını Erzurum’a getirtip, yetimlere için ayrılmış pavyonlara yerleştirir. Kazım Karabekir Paşaya bu çalışmalarından ötürü Şark Fatihi unvanının yanında Yetimlerin Babası denmiştir.
